Elmas Kalemli Sıddık Hattat / 2018 Eylül
Çağlayan Dergisi - Un pódcast de Çağlayan Dergisi

Categorías:
Birinci Cihan Harbi başlayınca kendisi gönüllüolarak cepheye gitmek istiyor. Önce iyibir askeri eğitimden alıyor. Rüşdiye mezunuolduğu için yedek subaylık rütbesi kazanıyor.O zaman savaşa göndermiyorlar ama İstiklalHarbinde subay olarak savaşa katılıyor.Hüsrev Ağabey, İstanbul terbiyesi görmüşçiftliği, traktörü, faytonu olan bir beyefendi…Sanattan anlayan bir ûdî… Sonra Nakşî tarikatınaintisap ediyor. Kendisini ibadete veriyor.Mesela camiye sabah gidiyor, öğleye kadar zikirve ibadette bulunuyor. İkindi vaktinde gidiyor,akşama kadar… Böyle olunca, Isparta’nınileri gelenlerinden olan hanımı buna dayanamayarakkucağındaki kızıyla kendisini terkediyor. Hüsrev Ağabey de bundan sonra birnevi inzivaya çekiliyor; evden camiye, camideneve…Üstad Bediüzzaman’ın Barla’ya geldiğini duyunca,önce bir mektup yazıp üç soru soruyor:Altı kalın olan meshlere, mesh etmek câiz olurmu? Şehir hükmünde olmayan yerde Cuma namazıkılınabilir mi? Tesettürü tam sağlamayanpantolonlarla namaz kılmanın cevazı var mıdır?Üstad Hazretleri, bunlar hakkında mezheplerde,hatta aynı mezheplerin müçtehitleri arasındabile farklı görüşlerin olabileceğini, aslındaasıl meselenin iman olduğunu, iman ve Kur’anhakikatleri üzerinde durulmasının çok önemliolduğunu ifade eden bir cevap veriyor. Bununüzerine 1931 yılında bizzat ziyaretine gidip Üstad’lagörüşmek istiyor. “Böyle bir zatın huzurunaoruçlu ve yayan olarak gideyim,” diyerek yolaçıkıyor. Köyden köye yürüyerek Barla’ya ulaşıyor.Bir de bakıyor, Üstad Hazretleri de kendisinikarşılamak için yola çıkmış. İlk karşılaşmadaÜstad’ın elini öpmek istiyor, Üstad buna izinvermeyip geri çekilince kafaları birbirine çarpıyor.Üstad bundan hayırlı mânâlar çıkarıyor.“İnşallah kardeşim bu bir işarettir ki birbirimizefaydalı olacağız” diyor. Üstadımız, Hüsrevağabeyimize, ihtilaflı meselelerle şimdi uğraşmanınbir faydası olmayacağını, en büyükmeselenin ihlaslı iman olduğunu, esas bununiçin çalışılması lâzım geldiğini izah ediyor. Bununiçin de Risale-i Nurların yazılıp ümmet-iMuhammed’e ulaştırılmasının önemini anlatıyor.“Seninle âlem-i İslam’ın en büyük derdiiman ile ilgili meseleleri görüşelim” diyor.Böylece Gül Fabrikasının kâtipliğinetayin olunmuş olarak, bu mübarekdirektifle Isparta’ya dönüyor. “Artık yundum,yıkandım” diyor. Elmas kalemiyle hem Risale-iNurları, tevafuklara vesile olacak şekilde, hemde Kur’an-ı Kerim’i harika tevafukları ile yazmayabaşlıyor. 15 sene riyazet yapıyor ve biryüklüğe girip gizleniyor; pencereye de bir nöbetçidikerek yazı hizmetine devam ediyor.Erdoğan Bey’in ifadesiyle: “Hüsrev Ağabeyöyle bir salavat getirirdi ki, sanki canından kopargelirdi: “Aleyhi salavatü’r-Rahman!” derdi.Namaza başlarken öyle bir yalvardı ki tekrartekrar “Allah’ım! Allah’ım!” der, sonra tekbiralırdı. Sanki perde açılsın diye çırpınırdı. Arkasındanamaz kılarken mest olurduk. Savköyünün ilk zamanlar o kavgacı ve kaçakçıadamlarını bile terbiye edip eğiterek usul âdâböğretmişti. Yanına hiç ter kokan adam gelmezdive konuşmalarına da çok dikkat ederlerdi.Onları öyle güzel yetiştirmişti.”