Mustafa Sungur / 2018 Aralık

Çağlayan Dergisi - Un pódcast de Çağlayan Dergisi

Mustafa Sungur ağabey, Üstad Hazretleriyleolan görüşmelerini şöyle anlatıyor:“1946–1947 seneleri, Risale-i Nur’u tanıyıpokumam, iman davasına âşina olmam yıllarıdır.Ona talebeliği en büyük nailiyet telakki ettiğim,ezelî ve ebedî bir nura yöneldiğim yıllarıdır. Aho yıllar, hayali bile cihana değer…Emirdağ’a gelinceye kadar yolda heyecanımızson hadde varırdı. Üstad’a kavuşabilmektekisonsuz sevinç ve iştiyakımıza had yoktu.Evet, orada Emirdağ’da varlığımızın bütünü ilebağlandığımız birisi vardı. Sanki o bizim herşeyimiz idi. Bizim kalblerimizi derinden etkilemişti.Onda gördüğümüz şefkat, merhametsebebiyle en müşfik manevî bir baba ve anagibi ona koşardık. O bizim sebeb-i hidayetimiz,vesile-i necatımız, büyük Üstadımızdı.O günleri hayal eder, Emirdağ’a doğru yolalırken ve yakınındaki küçük tepecikte Emirdağ’ınevleri görünüp kasabaya girerken, nihayetÇalışkanlar dükkânından şefkatli sinesineulaşırken, o anları hatırladığımda gözyaşlarımıtutamam… Şüphe yok ki benim gibi onunNur’undan hayat bulan herkes, bu tatlı gözyaşlarınıtutamamıştır. Çünkü onun huzurundakianlar, dakikalar, saatler, şüphe yok ki âlem-ibekadan birer sahneydi. Sonsuzluğa doğruuzanan hayattar ve nurlu safhalar idi… Huzur-u Muhammedî’nin (sallallâhu aleyhi ve sellem)bir in’ikâsı idi. O saatler, o dakikalar, ‘Bir dakikavücud-u münevver, milyon sene vücud-u ebteremüreccahtır’ denilen sırra mazhardı. Evet,onu bir timsal-i rahmet, bir mücessem şefkatgördük ve bulduk. Hâlıkımızın nihayetsiz lütfuyduo… Gecemizi gündüze kalbeden bir nur,bir şems-i manevî idi.